Perşembe, Mayıs 26, 2011

Saphire'in Terası


Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul...
demişti şair;
biz de dün bir plazadan baktık sana karmakarışık İstanbul...





Asansörle Saphire'in 53. katına çıkıp kirli camların ardından İstanbul'u seyredip çayınızı, kahvenizi, sigaranızı keyifle içebiliyorsunuz. Ama 3 kat daha merdiven çıkarsanız, İstanbul'u çıplak gözle camsız, kirsiz, rüzgarıyla alabildiğine görebilirsiniz.



Eski zamanlarda Boğaz'a bakan korulardaki ağaçlara kazınan kalpler ve isimler, bugün yerden 246 metre yükseklikteki bir plazanın metal cephe malzemesine kazınıyor.

Yani ister mağara adamı ister plaza insanı olalım ruhumuzda adımızı duvarlara yazma dürtüsü hiç kaybolmuyor...

Geyik bi poz biliyorum, ama  ben de yaptım işte. Aslında böyle bi fotoğraf çekmeyi becerebiliyor muyum durumuydu benim ki ;)))

 İşte bu yüksek binaların camlarını silen vinçin olay mahallinden görüntüsü. Biraz daha teori ile açıklamak gerekirse...

Aslında bütün zemin raylarla döşenmiş durumda, vinç de bu raylar üzerinde istenilen yere gidiyor. Ancak rayların üzeri demonte karolarla döşeli durumda biz rahat rahat gezelim diye.








Her hali başka güzel bu şehrin o nedenle farklı zamanlarda; akşam, dolunayda, güneş batarken, sis basmışken tekrar tekrar gidip görmeli.

Ama simülasyonu görmeseniz de olur, onu da ayrı bi yazı malzemesi yapıcam.

Hiç yorum yok: