Pazar, Kasım 21, 2010

İtalya Günlüğü-II

İtalya gezimizde sizi Napoli'de bırakmıştım. Pizza ve makarnanın memleketine gidersiniz de onların o meşhur makarnalarından ve soslarından almadan olur mu? Adamlar sırf makarna, şarap ve bu sosları satmak için butik dükkanlar açmışlar, raflarda değişik şekillerde ve farklı renklerde paketlenmiş makarnaları görünce hangisini alacağınızı şaşırıyorsunuz. Alışverişten önce bize çilek şarabı, peynir ve baharatlı soslarıyla küçük bir lezzet sunumu da yaptıktan sonra tur ekibi olarak bayağı yüklü bir alışveriş yaptık.Tabii turun ikinci günü olması dolayısıyla bu alışverişlerin dönüşte bize ne gibi sıkıntılar yaratacağının farkında değildik. Ayrıca turun ilk günü rehberimiz tarafından da uyarılmıştık...İtalyanın pahalı bir ülke olduğu, buradaki her şeyin Türkiyede de olduğu hatta üstüne bir de taksit yapıldığını üstüne basarak bize belirtti, buradan alabileceğimiz en iyi hediyenin makarna ve şarap olduğunu söyledi... bence de iyi bir öneriydi.


Turumuzun üçüncü sabahı rönesansın başkenti kabul edilen Floransa'ya doğru dört saat sürecek yolculuğumuz için Roma'daki otelimizden ayrıldık. Roma'dan ayrılırken yeni başlayan yağmur bize önümüzdeki günlerin nasıl olacağına dair sinyallerini vermeye başlamıştı. Apenin dağlarını tırmanarak zaman zaman sis ve yağmurun içinden geçerek, sonbaharın renklerinin oluşturduğu doğal bir sergiyi seyrederek İtalya'nın güneyiden kuzeyine doğru yol aldık.

Floransa'yı görmeden önce şehri tepeden seyredebilmek için Michelangelo tepesine vardığımızda Arno nehri kıyısında kurulmuş şehirin etkileyici manzarasıyla karşılaşmak bizi heyecanlandırdı. Şehrin yüzyıllardır bozulmadan korunarak çok güzel muhafaza edildiğini, yeni yapılan binaları şehrin dışına kurularak tarihlerini ayakta tutmaları alkışlanmayı hak ediyor.

Floransa küçük bir şehir olmasına karşın içinde barındırdığı eserlerle bir hazine. Meydanın girişinde Santa Maria Del Fiore Kilisesi üzerindeki işlemeleri, heykelleri, rölyefleriyle aklınızı başınızdan alıyor. Aşağıdan yukarıya doğru baktığınızda  üzerindeki detayları incelerken boynunuz tutuluyor. Şık butiklerin ve cafelerin olduğu sokaktan geçerek ünlü Senyörler meydanına vardığınızda Michelangelo'nun ünlü Davud heykeli bütün azametiyle sizi bekliyor. Michelangelo'nun 26 yaşında kusurlu bir mermerden yontarak yaptığı, kusursuz denebilecek kadar  mükemmel sanki her an canlanacakmış hissi veren bir eser. Tabii ki meydanda gördüğümüz bire bir kopyası  orjinal heykel  2004 yılındaki restorasyondan sonra özel  hava korumalı kafeste müzede sergilenmektedir. Bu meydanda ayrıca Medici Ailesinin özel koleksiyonuna ait başka heykellerde sergilenmekte. Arno nehri kıyısındaki Uffizi müzesi İtalya ve avrupa resim koleksiyonun sergilendiği önemli bir müzedir. Floransadaki  gördüğüm  bütün müzelerin kapılarında uzun kuyruklardaki insanları buralardaki eserleri görebilme isteğini yağmur bile engelleyemedi. Şiddetli yağmur altında gezdiğim Floransa'nın ,sadece müzelerini gezmek için tahminimce bir hafta belki de yetmez...


Dünyanın en büyük mimari hatası olarak kabul edilen Pisa Kulesi aslında yanında duran katedral ve vaftizhaneye ek olarak sonradan yaptırılmış olan bir çan kulesidir. Kule inşa edilirken zeminin bir su kaynağına yakın olduğunun  farkedilmemesi sonucu üçüncü katının yapımı devam ederken  eğilmeye başlamış, bunu farkeden mimar düzeltmek için pek çok teknik denediyse de  bunun önüne geçememiş; bu da hayatının son işi olmuş ...

Floransa,Pisa ,Siena gibi önemli şehirleri içine alan Toskana, İtalyanların Karadeniz bölgesi ve şaraplarıyla ünlü, bölgede irili ufaklı şarap bağlarıyla butik üretim yapan şarap imalathaneleri mevcut, chianti şarapları da bu bölgede yetişen üzümlerden yapılıyor. Chiantiden  San Gimignano'ya giderken yol boyunca  üzümbağlarının  bir asker edasıyla  dizilmiş haliyle  karşılaşıyorsunuz, tepeye doğru tırmandıkça aşağıda kalan manzara sizi büyülüyor.12. yüzyıldan kalma bir ortaçağ kasabası olan San Gimignano kuleleri,etrafını saran kalın duvarları ve dar sokaklarıyla bir tepenin üstünde  kurulmuş o zamanlar gelebilecek saldırılardan korunmak için en güvenli yolmuş.Kasaba  ortaçağ filmlerininde vazgeçilmez platosuymuş,Roberto Benini'nin Hayat Güzeldir Filmi bu kasabada çekilmiş.UNESCO tarafından  dünya mirası listesine alınan koruma altındaki yerlerden biri (İtalyada bu şekilde koruma altına alınmış pek çok kasaba var). Şehrin kapısından içeri girdiğinizde sokakların, evlerin  kasabanın sokaklarında dolaşırken  atının üstünde zafer kazanmış bir şövalyenin kasabanın girişinde halk tarafından çoşkuyla karşılandığını ve kulelerin birinde onun dönüşünü bekleyen güzel bir leydinin  heyecanına  bu  duvarların  şahitlik ettiğini düşündüm. Kim bile bilir ki neler yaşandığını...Biz  sadece kitaplarda yazanları ve filmlerde seyrettiklerimizi biliyoruz masal niyetine.

Siena'ya doğru yol alırken yağmur bütün gün sürdüğü etkisini azaltmıştı.Siena sönmüş bir yanardağ ağzına kurulmuş  kahverengi ve gri tonların hakim olduğu bir ortaçağ şehridir ve şehir yapısı itibarıyla trafiğe kapalıdır.Siena sokaklarından meydana doğru yürürken şehrin dokusunun aynen korunduğunu ,küçük detay dediğimiz atların bağlandığı demir halkaların hala yerinde durduğunu görebilirsiniz.Siena meydanı bildiğimiz tüm meydanlara göre çok farklı bir yapıya sahip,sönmüş bir volkanın  ağzına kurulan şehir kenarlarda ortaya doğru eğimli şekilde bir krater ağzına benziyor.Bu meydanda Sienalıların yaklaşık 450 yıldır düzenledikleri palio at  yarışları yapılır ve bu yarış Sienalılar için  bir onur meselesidir.Avrupanın ilk bankası ve borsası Sienalılar tarafından kurulmuş,bu üstünlüğü elegeçirmek isteyen Floransa ile hep mücadele etmek zorunda kalan Sienalılar bugün bile Floransa adını duymak istemezler.

Hiç yorum yok: