Pazar, Ağustos 16, 2009

Boş

Pazar akşamının pardon gecesinin son saatlerindeyiz. Pazartesi'ye 2 var. Yoğun bir hafta bekliyor yine beni. Hafta içi yazmaya fırsat bulamıycam biliyorum. Aslında bırak yazmayı kendi kendimle oturup iki kelime konuşmaya bile zamanım olmuyor çoğu kez. Zaten bu yüzden blogum da kendi başına öyle mahsun mahsun kalıyor.

Hiç istemiyorum böyle olmasını. Ben kendi kendimle kalmayıp, ruhumu besleyemedikçe kendimden de hayattan da uzaklaşıyorum sanki. Neyi, niye, neye yaptığımın farkında olmadan; sadece yapmam gerektiği beynime programlanmış olduğu için yapıyorum, yaşıyorum.

Yeni terfi etmiş, yöneticiliğinin ilk günlerinde iş aşkıyla yanıp tutuşması gereken birisinden duyulası sözler değil belki bunlar.

Ama hayat nasıl hissediyorsam öyle, etiketler isimler çok bir şey değiştirmiyor hissettiklerimde.

Tabi kendimi motive edip, suyun üstünde kalabilmek için çaba harcıyorum. Belki böyle böyle suyun üstünde kalmaktan fazlası, yüzmek için güç bulurum kendimde diye umud ediyorum.

Assos'da akşam saatlerinde NTV'yi seyrederken "Kurtulan Ekspress'in gitaristi Bahadır Akkuzu öldü" haberi çok üzdü beni.

1998'de Fırat Plastik'te çalışırken şirketin çalıştığı reklam ajansının ortaklarından Cihangir'le tanıştım. Bateri çaldığını biliyordum evrak çantasından çıkan bateri sopalarıyla öğrenmiştim. Bir keresinde de "Barış Manço'yu sever misin?" diye sormuştu.

Bir akşam toplantı için Levent'teki ofislerine gittiğimde Bahadır Abi'yle tanıştım.

Kurtulan Ekspress'in gitaristi Bahadır Akkuzu.

Belki de iki Kova olduğumuz için çok çabuk anlaştık. Hatta Cihangir "abim öyle herkesle kolay samimi olmaz çok çabuk anlaştınız" diyerek şaşkınlığını ifade etmişti.

Kısa süren ama çok keyifli bir iş arkadaşlığımız olmuştu. Ben onun müzisyen değil başarılı iş adamı kimliğini tanımıştım.

Allah rahmet eylesin.

Daldan dala atlayasım var ama dal yok atlayacak.

Niye böyle oluyor, benim içim mi boşaldı?

Nasıl doldurucam ben beni, nasıl beslerim bu ruhu?

Hiç yorum yok: