Cumartesi, Temmuz 12, 2008

Gez de Nereye Kadar?

Bu cumartesi de öncekiler gibi bir müzeye gittim. Topkapı Sarayı'na. Çocukluğumda gitmiştim en son. O zamandan bugüne tabiki bir çok değişim geçirmiştir ancak ben sevmedim bu kez. Bir tek kutsal emanetlerin yeniden düzenlenmiş hali idare eder. O da eserlerden dolayı geçer not aldı. Mücevherlerin sergilendiği özel bölmeler bence fazla karanlık, saray mutfakları ve diğer pek çok bölüm o kadar havasız ki kendimi dışarıya zor attım. Savaş aletlerinin sergilendiği camekanların zeminleri son derece kirli görünüyor. Ya bugün ben huysuzdum, ya da gerçekten Topkapı Sarayı sınıfta kaldı. Ha bi de Konyalı'nın müze bahçesine yayılan yemek kokularını da söylemeden geçemiycem.

Yorulduğum ve sıkıldığım için bir tek Harem'i gezmedik. Onu da başka bir sefere artık.

Bu aralar anormal bir şekilde müze gezmemin nedeni tabi ki müze kart değil, çünkü karttan önce başlamıştım gezilerime. Ama artık ben de kendimden şüphe etmeye başladım, ruhumdaki bir şeyleri bu gezilerle mi örtmeye çalışıyorum acaba?

Yoksa tarihi eserlere, mekanlara sık sık gidip beni de içlerine alırlar buralardan götürürler ümidiyle onlara yakın olmaya mı çalışıyorum?

Biliyorum var aslında bir sorun, hem de uzun süredir ama neresinden tutup nasıl düzelteceğimi bilmiyorum. Çok şeyi yıkıp geçmek, yok saymak gerekiyor onun için.

Hatırlıyor musun bir liste yapalım önerisi getirmiştim. Bir yanına hayatımızdan çıkartmak istediklerimiz diğer yanına da eklemek istediklerimizi yazacaktık. Başlıkları yazdım renkli kalemlerimle, ortalarına da güzel bir çizgi çektim. Ama tek bir harf bile yazmadım eklemek çıkarmak istediklerime, yazamadım. Çünkü hayatımdan çıkarmak istediğim yok saymak istediğim öyle bir şey var ki. Çok karmaşık, çooooooooook.

Uzun zamandır kendimi pek yazmıyorum, biliyorum. Gezilerle, eğlencelerle oyalıyorum kendimi, sizi. Herşey yolundaymış gibi yapıyorum kendime, kendimle de konuşmuyorum ki bu konuları. Daha çok susan daha az konuşan biri oldum, kendimin sinirine dokunacak kadar.

Zaman tatil zamanı. Ben gitmek ama dönmek istemiyorum. Neresi diye sorarsan, orasını da bilmiyorum. Aslında gitmek de değil istediğim tam tarifini istersen, yok olmak.

Teşhis, depresyon.

Olabilir. Artık kim normal ki? Ama hepimiz normalmişiz gibi yaşıyoruz yada depresyon hayatımızın normali.

Yok yok o kadar kötü değilim endişelenmeye gerek yok ama sevildiğimi duymak iyi gelebilir.

Bi de bu aralar bana iyi gelen bi şey, biri var. Yeni bir şey değil aslında hep vardı. Son bir yıla kadar belki daha çok benden kaynaklı mutluluk ve mutsuzlukları çok uçlarda yaşamama neden olan; şimdilerde daha güzel, daha doğru, daha sakin bir yerlerde varlığını daha kuvvetli hissettiren huzur veren. Yanımda olduğunu bilmek güzel.

1 yorum:

sofi dedi ki...

Ne garip Yonca bende çok severim müzeleri ama sen çok iyiteşhis koymuşsun, yaşadığımız zamandan kaçmak ve bende Topkapı Sarayını hiç beğenmedim, koskoca Osmanlıya yakışmayacak bir boşluk içindeydi.
Bende deprasyondayım her Türk vatandaşı gibi yazasım bile gelmiyo, bu arada bende seni seviyorum, kendine iyi bak...