Perşembe, Kasım 11, 2010

İtalya Günlüğü -I-


Yeşim yazıyor...

Bu yıl leyleği havada gördüm galiba sürekli geziyorum, hayatım haziran ayından beri hareket halinde…

Yonca’dan takip etmişsinizdir biz genelde birlikte bir yerlere gideriz ama bu sefer o niyet etti biz gittik (erkek kardeşim ve ben). Üstüne üstlük İtalya aklımın ucundan dahi geçmemişti...

Erkek kardeşimin araştırmaları ve programlamasıyla ben yine karadeniz tatili gibi hazıra kondum ...

29 ekim sabahı şiddetli yağmur altında  hareket ettik İstanbul'dan...

İlk durağımız Roma'da güneşli ama soğuk bir hava karşıladı bizi.Vatikan'a doğru giderken rehberimiz İtalya hakkında genel  bilgiler vermeye başladı. San Pietro meydanına ilerlediğimizde  karşılaştığımız insan kalabalığı ve meydanda Vatikan'a girmek için bekleyen  kuyruğu görünce şaşırıyorsunuz, hızla akan sırada etrafı inceleme fırsatınız oluyor. San Pietro Bazilikasının içine girince karşılaşığınız süslemeler, ihtişamlı kubbeler metrelerce yüksekten size bakan İsa, Meryem figürleri...


Buranın bence en önemli eseri Michelangelo'nun 25 yaşında yaptığı 9 ton ağırlığında yekpare mermerden yaptığı pietası ...(pieta İsa'nın çarmıha gerildikten sonra  oradan indirilip annesi Meryem'in kucağında 7 gün boyunca yaşadığına inanıldığı görüntü).

Vatikandan ayrılıp Roma'ya doğru hareket ettiğimizde güneş bizi ısıtmaya  başlamıştı. Roma'nın geniş caddelerinden geçerek Trevi  çeşmesine  vardığımızda, yoğun bir kalabalıkla karşılaştık. Çeşmenin yanına ulaşabilmek için bayağı çabaladıktan sonra  havuza para atmadan olmazdı. Romalıların inanışına göre buraya para atan  Roma'ya 7 defa gelirmiş. Ben arkadaşlarımın İstanbul'dan  bana verdiği paraları da onlar için çeşmeye attığımdan  kaç kez daha gideceğimi bilemem...

Akşam yorgun olsak da Roma'nın gecesini görmek için kendimizi dışarı attık. Metrodan indiğimizde Collesıum'un ışıklandırılmış hali bütün ihtişamıyla bizi bekliyordu. Navona meydanına doğru yürürken Roma'nın kurucusu Vittrio Emanuelin anıt mezarının büyüklüğü insanı etkiliyor. Piazza Navona meydanındaki Bernini'nin Dört Nehir Çeşmesi her biri farklı yöne dört heykelden oluşmakta, özellikle heykellerdeki vücut detayları sanki bulundukları yerlerden canlanacakmış gibi görünüyordu. Meydanın etrafındaki restoranlar ve kafeler 29 ekim haftası nedeniyle 3 günlük tura katılan Türklerle doluydu açıkçası hiç yabancılık çekmedik. Rehberimizin anlattığına göre tatil zamanlarında yapılan yurt dışı turlarda gittiğiniz şehir aynı İstanbul gibi oluyormuş.



Ertesi sabah 2 saatlik bir yolculukla  italyanların Şanlıurfası olan güneşi ve deniziyle tipik bir akdeniz şehri olan  Napoliye gittik. Napoli insanı fazla çalışmayı sevmeyen, acı biberi, hırsızları, limondan yaptıkları (tadı limon kolonyasının daha tatlısı) limoncellosuyla meşhur  tabii ki bir de dünyaca ünlü aktrisleri  Sophia Loren 'i unutmamak lazım. Dünyaca ünlü Capri adasını ve  halen aktif olan Vezüv yanardağını karşısına  almış Napoli  sanki bizden gibi...


Ayrıca İtalyanın  en iyi pasta ve pizza ustaları Napolilidir, sokaklardaki tatlı tezgahlarıysa aklınızı başınızdan alıyor.


Vezüv yanardağının milattan önce  24 ağustos 79  yılında bir  gecede yok ettiği Pompei yapılan kazılarda ortaya çıkan eserlerle muhteşem bir bölge. Özellikle, insanların oldukları gibi kalarak taştan birer heykele dönüşmeleri insanın tüylerini ürpertiyor. Şehircilik açısından Pompei çok güzel planlanmış bir şehir kaldırımları, sıralı dükkanları hamamı, fast food dükkanları, tiyatrosu ve geneleviyle...

Pompei'den Romaya dönerken rehberimiz Vezüv yanardağının halen aktif olduğunu, sürekli kontrol edildiğini  belki de bir daha  gittiğimizde  Vezüv'ün eteklerindeki şehri yerinde bulamayabileceğimizi söyledi...

Bir bombanın üstünde yaşamak gibi...

Hiç yorum yok: