Çarşamba, Haziran 27, 2007

Mizah Zekanın Zekatıdır


Aile doktorumuz Opr. Dr. Asım Taşer hep derdi ki doktor olan uykuyu sevmeyecek, rahatına düşkün olmayacak. Yaptığı basit bir muayeneyle hastalığı tespit eder, en pratik tedavi yöntemiyle sonuca ulaşırdı. Ne ultrasonlar, ne MR'lar. Şimdi 80'lerin üzerinde olduğu için hasta bakmıyor. Ama yine de geçen sene beni Amerikan Hastanesi'nde gereksiz bir apandisit ameliyatı olmaktan o kurtarmıştı.

Eskiler bir başka canım.

Prof. Dr. Tarık Minkari'nin kitabını okurken hem kendi doktorumuza hem de Tarık Bey'e olan inancım ve sevgim öyle arttı ki. Şu an hiç tereddüt etmeden genç bir doktora gitmektense Tarık Bey'e koşulsuz teslim olabilirim.

Daha çok şey öğrenebilmek için ücret almadan hastanede yatıp, nöbetten nöbete ameliyattan ameliyata koşan süper kahraman.

Kitabını okumanızı tavsiye ederim. Yayınlanmış daha pek çok kitabı var ama benim ilk okuduğum "Mizah Zekanın Zekatıdır"

Kitaptan hoşuma giden bölümler...

"Neşenizi böylesine korumanızda unutma yeteneğinizin etkisi büyük olsa gerek.
- Kesin

Ama sanki unutmaktan çok unutmaya çalışmak
-İkinci plana koyup üstüne ağırlık koyuyorum. 'sen çıkma buradan' diyorum. Görmüyorum. Mümkün değil unutmak, ama tazelemiyorum ve üstüne gitmiyorum. Büyütmüyorum. Yeşertmiyorum ve intikam diye bir hedef koymuyorum. 'Gömülü kalsın çürür o' diyorum."

***
Babaya Nasihat

Mal bıraktın, mülk bıraktın, üşüştük
Kavga ile niza ile bölüştük
Üç karış toprak için dövüştük
Sen mezarda huzur ile yat baba

Evlatların etsin diye rahat
Sen geçinirdin hep kıt kanaat
Evladından sana olsun nasihat
Orada da mal aldıysan, sat baba

***
"İlahi Aydın Ağabey, 65 yaşından sonra müze, 85 yaşından sonra ameliyathane bedavadır. Ayrıca 80 yaşından sonra ameliyat yapan cerrah, 85 yaşındaki hastayı ameliyathaneye alırsa, üstüne prim bile veriyorlar. Şimdi Osmanoğlu Kliniği ikimize de birer zarf verecek" dedim.

Nasıl hoşuna gitti anlatamam, sarıldık birbirimize keyifle çıktık hastaneden

***

Pengueni seviyorum; yavrusu için katlandığı zorluklara, harcadığı emeğe, yavrusu için yaşamasına. (Bu bölümü detaylı ve güzel anlatmış Tarık Hoca, kitaptan okuyun diye tamamını koymuyorum)

Kaplumbağayı sevmiyorum; İztuzu'nun en güzel kumsalına gelir.Yürür gider bir çukur kazar yumurtalarını bırakır sonra örter ve def olur gider. Yumurta çatladığı zaman doğan yavru enkaz altında kalmış gibidir. O minicik yavru annesinin hiç yardımı olmadan kumları eşeler yukarıya çıkar ama nereye gideceğini bilemez. Yavruların çok azı suya gidebilir. Suya gittiği zaman belki annemi görürüm diye etrafa bakar. Ama annesini hiç bir zaman göremez. Çok sonra günün birinde annesiyle karşılaşırsa ne o anneciğim diye ona sarılır, ne de anne yavrusuna yavrucuğum der. Aralarında hiç bir ilişki yoktur.

Hiç yorum yok: