Pazartesi, Şubat 12, 2007

Pazar Kaçamağı

Sabah erkenden yola koyulup inşaat makinaları, bitmemiş inşaatlar, sinsi sinsi büyüyen betonların daha yeşili vaadden ama acımasızca yeşili kemiren yeni yaşam alanlarının içinden geçip Şile’de bir köy kahvaltısı yaptık. Ortada kuzinenin yandığı bakımsız bir köy evinde hayatımın en lezzetli melemenini yedim.



Bahçede birbirinin tüyünü yolan kazları ayırmaya çalışmak, yalnızlıktan sıkılan tek başına kalmış tayın kalabalık ararcasına aramıza sokulması, kapıda bağlı kangal köpeği günlük yaşantımızın ne kadar da dışında.

Şile sahiline giderken yol kenarlarında zamansız açan bahar çiçekleri; hala sararıp düşmeyi başaramamış kırmızı yapraklarla hoş bir görüntü oluştursa da içimi acıttı. Durun daha açmayın, henüz zamanı değil.



Şile kumsalı yazın kalabalığına inat sessizliğiyle, çarşaf gibi deniziyle hırçın Karadeniz’de değil de bir göl kenarındaymış hissi uyandırıyor insanda. Eline geçen her fırsatta doğaya karışmaya çalışan bir yonca olarak kumsalda ayakkabılarımı çıkarıp yürümeye ve hızımı alamayıp soğuk sulara karışmaya çalışırken buldum kendimi. Bir dakikadan fazla suda kalmak mümkün olmadığı için, 1 dakika suda 3 dakika kumların üstünde.



Kesmezse Şile; yol devam ediyor.

Ağva’ya. İki nehrin arasına

Anlatmak bazen basit kalıyor, görülenleri hissedilenleri. Fener’in önünde durup çarşaf gibi denizi seyretmek, güneşin suya düşen ışınlarının yarattığı yolda yürümek geliyor içinden.



Ama son vurucu hamleyi de yaparım diyorsanız. Fener’in biraz aşağısında derenin kıyısında bekleyen küçük motorlarla ister derenin derinliklerine ister denizin büyüsüne kapılabilirsiniz. Bizim tercihimiz deniz yönünde oldu. Gelin kayası ve doğanın muhteşem eliyle kusursuz şekillenmiş diğer kayalar.


Bir masalmış gördüklerin, kayaların arkasındaki kuytuluklar, denizin altındaki bitkiler, başını suya sokmuş fil ve sadece teknenin motorunun çıkarttığı ses.




İnanmazsınız denizin masumiyetine diye fenerin en ucundan deniz



Ve dönüş yolunda mangalda pişenleri yemek, üşüyüp yanan sobanın yanına girmek. Hem ne kadar uzak, hem ne kadar yakın

Hiç yorum yok: