Çarşamba, Temmuz 20, 2005

Gül Kokusu


Her şeyin gerçeğinin kokusu o kadar uzaklaşmış ki bizden. Ne kadardır gerçekten gül gibi kokan bir gül koklamadığımı elime sürdüğüm gül kokulu kremle farkettim. Ben gerçek gül kokusunu bilecek kadar şanslıyım.

Acaba gerçekten Isparta'nın sokakları gül mü kokuyordur? Sürekli böyle bir koku bilmem ki nasıl çarpar insanı...

Anneannemin bahçesinde Rize'den getirip diktiği güller vardı. Benim için her gül kokusu onlar demek. Beyaz dikensizdi; diğerleri pembe ve de kırmızıydı. Ama kokuları; burnunun ucuna yapıştır ve saatlerce öyle nefes al.

Bahçenin kapısı kilitli; etrafı telle sarılıydı. İçeriye sadece anneannemle -hacıannemle- girebilirdik yada teyzemlerle. Güller açmışsa mutlaka koklardım. O zamanlar o kadar çok koklamışım ki demek halen daha çok nadir de olsa kokularını duyuyormuşum gibi geliyor.

-bir iki sene önce hacıannemin güllerinin kokusunu hissettiğimde böyle bir yazı daha yazmıştım. ama o zaman kokuyu hissettirecek ne krem vardı ne de başka birşey. Sadece duygularımın bir oyunu -

Hanımeli de vardı; bahçenin yan duvarını sarmış. Bir de onların kokusu. Şimdi de nerde bir hanımeli görsem koklamadan geçmem ya da bir dal kırıp vazoya koymadan. Bahçedeki sebzeler yada meyvalar beni hiç ilgilendirmedi. hiç açtığına şahit olmadığım mandalina ağacı; incirler olduğunda çıkmamıza izin verilen incir topladığımız ağaç. Lahanalar ve sümüklüböcekler:))

Bahçenin o haliyle bildiğim kadarıyla hiç resim yok. Tahta kafesli kapısı; bahçenin etrafını saran ince telleri; çiçekleri; sümüklüböcekleri; annemin taburesine oturup bizi yönlendirerek bahçenin köşelerinde yapmak istediklerini yaptırması. Bahçenin içine girip köşelerine gitmek ne zevkliydi. Toplasan 10-15 metrekareyi geçmez ama ne güzel duygular bırakmış bende. Bahçe olarak ayrılan bölümün dışında kokulu üzüm asması vardı; bir de duvar boyunca kiremit kırmızısı renkte tahta oturacak. Sokaktan bahçeye girilen yeşil boyalı tahta bahçe kapısı. Yan yana dizilmiş kömürlüklerin kapısı da kırmızıydı. Oraların en güzel yıllarını yaşadım bence. Şanslıyım.

Sonra herşey bir bir yok oldu. Sırasını hatırlamıyorum ama asma kurudu yada kestiler; bahçedeki tahta oturacak kırıldı; birisinin sobasında yandı, büyük bahçe kapısı da kırıldı yapılmadı. Bir gün o da bir sobada yandı. Bahçebakımsızlıktan kurumaya yok olmaya başladı ve yok oldu. Hacıbabam gitti, Hacıannem gitti. Şimdi...

her yer dümdüz. ne incir ağacının kökü ne bahçenin kapısı ne de başka bir şey sadece kuru ve dümdüz bir toprak. Büyük bahçe kapısı da yok. Taş bir kemerden giriyorsun içeriye. Eski halini görmeyene anlatsan inanmayacağı kadar kocaman bir boşluk.

Zaman sadece şimdiki zaman. Yaşadığımıza emin olabileceğimiz; tadını alabileceğimiz. Bu yazıyı yazdığım için mutluyum; başkalarıyla paylaşabildiğim için de mutluyum. Yarın da var mıyım bilmiyorum ama ben şu anda mutluyum.

* Resim için Nuri Yontucu'ya teşekkürler

1 yorum:

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.